Kışı
yaşamadan bahar geldi. Yeterince üşümedik. Hava karla toprak yağmurla yenilenip
beslenmeden doğa bahar vakti dedi. Dünya ikliminde önemli olumsuz değişimlerin
yaşanması yeni değil ancak bu kış doğadaki dengenin fazlasıyla bozulduğu
herkesçe anlaşıldı. Peki insanın küresel ısınmada, doğamızın değişmesinde,
bozulmasında, kirlenmesinde suçu var mı? Ya da günümüz insanının
kendini mutsuz, yalnız, stresli hissetmesinde doğadan kopmasının, doğaya
yabancılaşmasının rolü var mı? Ekolojik değişimler mi insanı etkiler insan mı
ekolojik değişikliklere neden olur? Bu ve benzer soruların cevabını araştıran
Ekopsikoloji insan ve doğanın güçlü ilişkisini karşılıklı etkileşimi ile
ele alıyor. Ekoloji ve psikoloji gibi iki önemli bilimin birleşiminden doğan Ekopsikolojinin
hedefi insanda başlangıçta varolan ancak zamanla kaybettiği ana rahmi huzurunu
bulacağı doğaya dönüşümünün bilgisini uyandırmak, kendi öz yurdu doğadan kopan
insanın yabancılaşmasını iyileştirmek, insanın doğuştan sahip olduğu(ekolojik
bilinçdışında)doğa ve insan bağını güçlendirmektir.
Ekopsikolojiye
kısa bir ara verip günümüz modern insanının doğadan kopma serüvenine şöyle bir
bakalım.
·
Doğadan
giderek uzaklaşan insan önce yaşam alanlarını değiştirdi. Kerpiç, taş, toprak,
tahta evlerini terk ederek betondan kutular içinde kimseyi tanımadığı
apartmanlarda yaşamayı seçti. Evlerimizin ruhumuzun aynası olduğu bilgisini
unutarak evini kimyasal boyalı halılar, sentetik duvar boyaları, nefes almayan
pencereler , zehir saçan teknolojik aletler anısı, manası, bereketi olmayan pek
çok aksesuarla süsledi.
·
Ardından
doğa içinde birlikte yaşadığı hayvanlardan uzaklaştı. Evreni paylaştığı
hayvanları sadece belgesellerde, hayvanat bahçelerinde görecek hale geldi.
Dahası bu hayvanlardan korkmak, kokularından ya da görüntülerinden tiksinmek
gibi bir yabancılaşma içine girdi.
· Bir
başka kopma toprak ve bitkilerle yaşandı. Kalabalık beton yığınlarından oluşan
şehirlerde göstermelik yeşil alanlarda, hafta sonu gidebildiği az sayıda
ormanda ya da evinde yetiştirdiği küçük saksılarla toprağa ve bitkiye özlemini
gidermeye çalıştı.
·
Modern
şehirli insan, beslenirken sadece mideyi doldurdu beslenme nimet ilişkisini,
ruhuda doyurması gerektiğini unuttu. Üretimi tohumdan gübreye sorunlu, katkılı
organik olmayan sebze ve meyveleri bütün gün kapalı ve floresan ışıkları
altında beklemiş marketlerden edindi. Et, süt,yumurta, balık, bal gibi
hayvansal ürünleri tüketirken üretiminde bu hayvanlara yapılan eziyetler ve bu
eziyetler sonucunda acı çekmiş, ruhları hastalanmış canlılardan olmasını normal
gördü.
· Kendini
güzelleştirmek için zararlı kozmetikler, kimyasallı giysiler seçerken evini
temizlemek için kendisine zarar veren doğayı ise kirleten temizlik malzemeleri
(çamaşır suları, yağ ve kireç çözücüler,yumuşatıcılar v.s.) seçti.
Tüm
bunlar günümüz insanın doğadan uzaklaşmakla kalmayıp doğaya zarar vermeye
başladığını da gösteriyor. Ekopsikoloji bu durumun kendi ruhsal
dünyamıza da zarar verdiğini, özellikle kalabalık şehirlerde görülen ve stresin
artmasıyla ilişkili olan depresyon, anksiyete, panik atak gibi psikolojik
sorunların temel nedeninin doğadan kopmuş yaşantılarımız ve doğaya karşı
acımasız tavrımız olduğunu söylüyor. Ekopsikoloji bu konudaki görüşlerini
ayrıca antropolog Desmond Morris in 1980 yılında yayınlanmış ’İnsanat Bahçesi’
isimli kitabındaki bilgiler ışığında da yineliyor. Morris kitabında doğal
yaşamlarından koparılıp hayvanat bahçesine konan sağlıklı vahşi hayvanlarda
zaman içerisinde kanser, ülser, depresyon, kolesterol, ,tansiyon , dolaşım
bozuklukları gibi bazı sağlık sorunları olduğunu söylüyor. Ve doğadan
uzaklaşan hayvanların başına gelen bu durumun insanlar içinde geçerli olduğunu
vurguluyor.
Ekopsikoloji
insanın hava, su, toprak, diğer canlılar, gelecek nesiller ve kendi ruhsal
dünyası için doğaya ve doğala dönüşünü en kısa zamanda yapması gerektiğinin
altını çiziyor. Ayrıca insanın hem sağlıklı fiziksel ve psikolojik
yapısı hem ekolojik yaşanabilir dünya için tabiatla tekrar
bütünleşmesinin yollarını öneriyor.
Türkiye
de pek bilinmeyen ekopsikoloji dünyanın pek çok ülkesinde önemli araştırmacılar
ve halk tarafından oldukça ilgi görüyor.Bu alanda çalışan
ekopsikologlar şehirin insanlara bencilliği öğrettiğini hayat
hiyerarşisinde insanin kendini ruhu olan tek canlı olarak en tepede
gördüğünü ve diğer tüm canlıları kendisine hizmet için
yaratılmışlar olarak algıladıklarını belirtiyor. Oysa doğanın ritminden ve
öğretilerinden uzaklaşarak kendi köklerini kesen insan ayrıca maddi ve ruhsal
anlamda kendisini besleyen ekosisteme zarar verirken şiddetli bir
yalnızlık ve boşluk duygusuyla baş başa kalıyor.
Ekopsikologlar
mutluluğu şehirde, zenginlikte,teknolojide, tüketimde aramanın bir kriz
olduğunu bundan kurtulmanın ise ancak hep daha fazlasını istemekten vazgeçerek
doğanın döngüsüne uyumlu yaşayarak mümkün olduğunu söylüyorlar.
Ekopsikologların önemli bir çoğunluğu terapilerini doğanın içinde, açık
alanlarda, ormanlarda, kamplarda gerçekleştiriyor. Bir kısmı
ise doğal dekorlara sahip ve doğaya ait özel aksesuarların olduğu
ofislerinde yapıyorlar.
Ekopsikolojinin 8 özelliği
"Dünyanın Sesi" isimli kitabında Theodore Roszak, Ekopisikolojiyi sekiz özelliği ile şöyle özetliyor:
"Dünyanın Sesi" isimli kitabında Theodore Roszak, Ekopisikolojiyi sekiz özelliği ile şöyle özetliyor:
- Zihnin temelinde ekolojik bilinçdışı yatar; yani her insan doğuştan doğaya dair bir bilince sahiptir.
- Ekolojik bilinçdışının içeriğinde, kozmik evrimin, tarihin ilk zamanlarına kadar uzanan kaydı bulunur.
- Ekopsikolojinin amacı, insanın ekolojik bilinçdışında bulunan ve doğuştan sahip olduğu, doğa ve insanın karşılıklı ilişkisine dair bilgiyi uyandırmaktır.
- İnsan gelişiminin hayati aşaması çocukluk dönemidir. Ekopsikoloji çocuğun henüz unutmadığı çevresel bilinci yetişkinlerde de uyandırmayı amaçlar. Çocukta bu bilincin gelişmesi içinse doğayla ilgili hikâyeler, masallar, ninniler çok önemlidir.
- Ekolojik egonun gelişmesiyle insan, doğaya ve diğer insanlara karşı ahlaki bir sorumluluk duygusuna sahip olur. Ekopsikoloji bu sorumluluk duygusunun sosyal ilişkilerde ve politik kararlarda söz sahibi olmasını amaçlar.
- Ekopsikolojinin en önemli terapilerinden birisi, doğayı bir yabancı gibi gören ve ona hükmetmeye çalışan, politik gücün de kaynağı olan "eril" karakter özelliklerini yeniden ele almak ve düzeltmektir.
- Ekopsikoloji sanayi kültürünün yıkıcılığını sorgular. Ancak bunu yaparken hayatımızı kolaylaştıran teknolojiye karşı değildir. Bu anlamda ekopsikoloji antı-endüstriyel değil, post-endüstriyeldir.
- Dünyanın ve kişinin iyiliği arasında "sinerjik" bir etkileşim vardır. Bu yüzden dünyanın ihtiyaçları insanın da ihtiyaçlarıdır; insanın hakları, dünyanın da haklarıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder